Katıldığı bir düğünde twerk dansı yaparak sosyal medyada ünlenen başörtülü genç bir kadının, geçtiğimiz günlerde Kalyoncu ailesinin sahibi olduğu Turkuaz Medya grubuna bağlı Sabah ve Takvim gazeteleri tarafından acımasızca hedef gösterildiği “Başörtüsü ve İslam’a çirkin saldırı” başlıklı haberlerde, konuyla herhangi bir alakası olmamasına rağmen müvekkil Adnan Oktar’ın ismi de zikredilmiştir.

 Müvekkil Adnan Oktar ve arkadaşlarının, aleni bir kumpasın mağduru oldukları ve 5 yılı aşın süredir devam eden yargı sürecinde çok sayıda haksız ve hukuksuz uygulamaya maruz bırakıldıkları, bugün artık tüm çevrelerce görülen ve bilinen bir gerçektir. Tarafsız bir gözle bakan, adil ve hukuka uygun bir bakış açısıyla olayları değerlendiren herkes, bu davada alenen bir olağan dışılık olduğunu hemen fark etmekte; davanın başından bu yana adeta gizli bir el tarafından sürekli olarak yargı üzerinde baskı kurulmaya ve davaya müdahalede bulunulmaya çalışıldığını da görmektedir.

Ancak Turkuaz Medya grubuna bağlı gazete ve haber kanallarıyla internet siteleri nedense bu açık gerçeği ısrarla görmezden gelmekte; 2018’de gerçekleştirilen polis operasyonundan günümüze müvekkil ve arkadaşları aleyhinde kamuoyunda yanlış algı oluşturmak ve devam eden yargılamayı olumsuz etkilemek amacıyla hazırlandığı izlenimi veren gerçek dışı haberler yapmaktadırlar.

Müvekkil Adnan Oktar, kendisi ve arkadaşlarının haber konusu olay ile uzak veya yakın herhangi bir ilgisi olmadığını hatırlatmakla birlikte, VATANDAŞLARIMIZIN DİNİ DUYGU VE HASSASİYETLERİNİ İSTİSMAR EDEREK genç bir kadının acımasızca hedef gösterilip linç edilmeye çalışılmasını asla doğru bulmadığını da belirtmek istemektedir.

Müvekkil, haberde adı geçen genç kadının güzel, dışa dönük, hayat dolu ve dans edip eğlenmeyi seviyor oluşunun kendisini hayatın içinde çok fazla zorlamış olabileceğini, bu yüzden kendisini daha güvende hissetmek amacıyla başörtüsü takmayı tercih etmiş olabileceğini düşünmektedir. Çünkü genç kız ve kadınları sosyal hayattan koparmayı hedefleyen zihniyetlerin, sadece böyle davranırsa rahatlayıp sakinleşeceklerini, bu sayede kendisine de huzur vereceklerini düşünmüş olabilir. Ancak maalesef ki bu kirli zihniyetin hedefi olmaktan kaçamamış olduğu da, hakkında yapılan iftira içerikli haberlerle küfür ve hakaret içeren çok sayıdaki yorum ve paylaşımdan görülebilmektedir.  

Müvekkil bu haberlerde, GENÇ KADININ BAŞÖRTÜLÜ OLMASININ ÖZELLİKLE ÖN PLANA ÇIKARTILMASININ ASIL AMACININ İSE, vatandaşlarımızın sinir uçlarına dokunup dini duygularını tahrik ederek öfkelenmelerini sağlamak ve habere konu kadının linç edilmesinin önünü açmak olduğunu düşünmektedir. Nitekim habere ilişkin küfür ve hakaret içeren çok sayıdaki okuyucu yorumlarına ve sosyal medya  paylaşımlarına bakıldığında, haberde adı geçen kadın ve ailesi hakkında ciddi bir linç kampanyasının başlatıldığı açık şekilde görülmektedir. Ayrıca habere ilişkin yapılan hakaret içerikli karalayıcı yorum ve paylaşım sayısının çok fazla olması da, bu tip kışkırtıcı haberlerin vatandaşlarımız üzerinde ne derece yönlendirici ve tahrik edici bir etki oluşturduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir.  

Müvekkil Adnan Oktar, herşeyden önce bu tip haberleri yapanların NASIL BİR ZİHNİYETE SAHİP OLDUKLARINA BAKILMASININ ÖNEM ARZ ETTİĞİNİ düşünmekte; dans edip eğlenen genç bir kadını sırf başörtülü olması sebebiyle hedef gösterip linç etmeye çalışanlarla müvekkil ve arkadaşları hakkında algı amaçlı gerçek dışı haberler yapanların ASLINDA AYNI ZİHNİYETİN ÜRÜNÜ VE TEMSİLCİSİ OLDUKLARINA dikkat çekmektedir.

Gerçek sevgiyi, neşeyi, güzelliği, muhabbeti hiç yaşamamış insanların bilinç altında bir nefret duygusu oluştuğunu belirten müvekkilKENDİLERİNİN ULAŞAMADIKLARI  ve YAŞAYAMADIKLARI ŞEYLERİ BAŞKALARININI YAŞIYOR OLMASININ bu kimseleri kızdırıp öfkelendirdiğini ve onları, nefret duygularıyla hareket etmeye sevk ettiğini belirtmektedir.

Müvekkil sevgi, neşe, mutluluk ve eğlenmeyi bilmeyen, kaliteyi yaşayamayan bu kimselerin camiaya duydukları öfke ve husumetin altında yatan gerçek nedenin de, müvekkilin arkadaş gurubu içerisinde asla ulaşamayacakları güzellikte özgür genç kız ve kadınların bulunması ve müvekkil tarafından kendilerine değer verilip el üstünde tutulmaları olduğunu düşünmektedir.

BU TİP HABERLERİN GÜYA DİNİ HASSASİYETLER SEBEBİYLE YAPILDIKLARI  İZLENİMİ VERİLMESİ DE BÜYÜK BİR ALDATMACADIR

Müvekkile göre acımasızca eleştiriler yaparak, söz konusu hanımı kınayan kimselerin, topluma görünürde başörtüsüne olan saygılarından dolayı böyle haberler yaptıkları izlenimi vermeye çalışsalar da, aslında BEŞ VAKİT NAMAZ KILAN DİNİ HASSASİYET SAHİBİ KİMSELER OLMADIKLARI bilinen bir gerçektir. Nitekim söz konusu yayın grubunun da bu tür hassasiyetleri olmadığı bilinmektedir. Bu durum gerek aile fertlerinin medyaya yansıyan yaşantılarıyla aile fotoğraflarından gerekse gruba bağlı Takvim Gazetesi ile Esquire, Vogue, GQ ve Şamdan gibi moda/magazin dergilerinin yayın politikalarından kolayca görülebilmektedir.







Kaldı ki normal şartlarda dini ve milli hassasiyetleri olan kimselerden aslen en çok, deizm ve ateizm ile eşcinselliğin ülkemizde çığ gibi artıyor olmasının gençlik ve aile yapısı üzerindeki bozucu etkilerinden rahatsızlık duyması ve bu konuları gündeme getirip haber yapması beklenir. Ancak bu konularda yeterince haber yapılmaz ve gereken önem gösterilmezken, bu kimselerin nerede dans edip eğlenen neşeli güzel kız veya kadın varsa, onların nasıl giyinmesi, yaşaması, konuşması, gülmesi gerektiği konusunda onlar adına karar verme hakkını kendinde gören, kendi standartlarına uymayanlar hakkında linç edercesine toplumu yönlendiren kışkırtıcı haberler yapmalarıysa gerçekten şaşırtıcıdır.

Müvekkilin belirttiği gibi bu durum aslında, bu tip eleştirilerin, linç kampanyalarının DİNİ BİR HASSASİYET SEBEBİYLE DEĞİL, KENDİLERİNİN ULAŞAMADIKLARI ve YAŞAYAMADIKLARI ŞEYLERİ BAŞKALARININI YAŞIYOR OLMASININ GETİRDİĞİ ÖFKE ve NEFRET SEBEBİYLE YAPILDIĞINI göstermesi bakımından önemlidir.  

EĞER GERÇEKTEN KONUYA DİNİ HASSASİYET İLE YAKLAŞILSA, YAPILAN ELEŞTİRİLERİN ASLINDA İSLAM’A VE KURAN AHLAKINA UYGUN OLMADIĞI HEMEN GÖRÜLECEKTİR

Müvekkil, Kuran'a göre zina iddiasında bulunabilmek için 4 şahit getirmenin şart olduğunubunun aksinin ise İslam’a göre iftira kabul edildiğini şöyle hatırlatmaktadır.

Yüce Allah, Kuran’da bir Müslümana “zina iftirasında” bulunulduğunda diğer Müslümanların “Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür” diyerek iyi niyetle yaklaşmalarını emretmiştir. Bir kimseye karşı zina isnadında bulunanların ise Kuran'a göre “dört şahitle gelmeleri” gerektiğini bildirmiştir:

-      Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: BU, AÇIKÇA UYDURULMUŞ İFTİRA BİR SÖZDÜR demeleri gerekmez miydi?” (Nur Suresi, 12)

-      Ona karşı DÖRT ŞAHİTLE GELMELERİ GEREKMEZ MİYDİ? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridir.” (Nur Suresi, 13)

-      Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azap dokunurdu.” (Nur Suresi, 14)

-      “O durumda SİZ ONU (İFTİRAYI) DİLLERİNİZLE AKTARDINIZ VE HAKKINDA BİLGİNİZ OLMAYAN ŞEYİ AĞIZLARINIZLA SÖYLEDİNİZ VE BUNU KOLAY SANDINIZ; oysa o Allah katında çok büyük (bir suç)tür.” (Nur Suresi, 15)

-      Onu işittiğiniz zaman: Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen Yücesin; BU, BÜYÜK BİR İFTİRADIR demeniz gerekmez miydi? (Nur Suresi, 16)

Görüldüğü gibi bu konudaki Kuran ayetleri son derece açık olup bir Müslümana, delilsiz (yani dört şahit göstermeden) zina isnadında bulunmak haramdır. Ayetin hükmü gereği, Müslümanlara zina iftirası atıp da dört şahit getiremeyenler Allah Katında yalancıların ta kendileri olarak nitelendirilmişlerdir.

Yüce Allah Kuran'da ayrıca, hiçbir delili olmadan mü'min kadınlara fuhuş iftirasında bulunanların durumunu ise,

-      Namus sahibi, bir şeyden habersiz, mü'min kadınlara (zina suçu) atanlar, DÜNYADA ve AHİRETTE LANETLENMİŞLERDİR. Ve onlar için büyük bir azab vardır. (Nur Suresi, 23) şeklinde açıklamaktadır. 

Bir konu hakkında herhangi bir bilgisi veya delili olmamasına rağmen bunun peşinden giderek iftirada bulunanların, bu yaptıklarından dolayı mutlaka Allah Katı'nda sorumlu tutulacaklarını, yüce Allah İsra Suresi'nin 36. ayetinde şöyle bildirmektedir:

-      Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra Suresi, 36)

Türkiye Diyanet Vakfının hazırlamış olduğu İslam Ansiklopedisi’nde ise, iffetli bir kimseye zina iftirasında bulunma anlamındaki fıkıh terimi olan “Kazf” maddesi başlığı altında:

-      Hz. Peygamber’in, insanı helâk edecek olan yedi suç ve günahtan birinin iffetli bir kadına zina ithamı olduğunu söylediği rivayet edildiği” şeklinde belirtilmektedir (el-Muvaṭṭaʾ, “Ḥudûd”, 5; Buhârî, “Ḥudûd”, 44-45; Ebû Dâvûd, “Ḥudûd”, 34)[1]

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin “İftira” maddesi başlığı altında ise:

-      büyük günahların sayıldığı bir hadiste, kötülükten habersiz iffetli bir kadına zina iftirasında bulunmanın bu günahlar arasında gösterildiği belirtilmektedir (diğerleri Allah’a ortak koşmak, büyücülük, haksız yere adam öldürmek, tefecilik, yetim malı yemek, savaştan kaçmaktır. [Buhârî, “Veṣâyâ”, 23, “Ḥudûd”, 44; Müslim, “Îmân”, 144, “Veṣâyâ”, 10])[2]

şeklinde açıklanmaktadır.

 

BU TİP HABERLER ANAYASAYLA KORUNAN ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİN İHLALİ OLUP  ‘DEZENFORMASYONLA MÜCADELE YASASI’NA DA AYKIRILIK TEŞKİL ETMEKTEDİR

Öncelikle haberde adı geçen genç kadın, kendisinin alenen hedef gösterilip linç ettirilmeye çalışıldığını, “geçmişte güya fuhuştan tutuklandığı” şeklindeki haberlerin açık bir iftira olduğunu, haberde bahsedilen kadınının kendisi olmadığını, kullanılan fotoğrafların kendisine ait olmadığını ve hiçbir zaman tutuklanmadığını önemle belirtmekte; bu gerçekdışı haberleri yapan ve yayınlayanlar hakkında yasal haklarını kullanacağını ifade etmektedir.

Bunun birlikte medya genelinde sıklıkla karşılaştığımız gerçek dışı uydurma haberler ile kişileri hedef gösterip toplumsal linç çağrısı yapan haber ve paylaşımlar, vatandaşlarımızın anayasayla korunan özel hayatlarının gizliliğini ihlal etmekte ve yakın zaman önce bizzat Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan’ın çabalarıyla hayata geçirilen “Dezenformasyonla Mücadele” yasasına da aykırılıklar içermektedir.

Bir yandan Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan, gerçek dışı veya yanıltıcı haberlerin engellemesi konusunda ciddi bir mücadele vermekteyken, diğer taraftan kemikleşmiş bir zihniyetin medyadaki temsilcilerinin gerçek dışı, uydurma haberler yapma konusundaki ısrarcı tavrı, toplumun büyük bir kesiminin kendilerini rahat ve özgür hissedememelerine sebep olmaktadır.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ı destekliyormuş gibi davranan kimi basın kuruluşlarının yalan haber konusundaki bu ısrarcı tavırları, gerçekte en çok Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan’a ve AK Parti hükümetine zarar vermektedir. Çünkü insanların yaşam biçimlerinden duyulan rahatsızlık sebebiyle yapıldığı izlenimi veren bu tip haber ve paylaşımlar ister istemez Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan ve AK Parti hükümetine mal edilmektedir.

Ellerine geçirdikleri her imkanı Cumhurbaşkanımız Sn. Erdoğan aleyhinde kullanmayı fırsat gören çevreler tarafından bu durum: iktidar tarafından “vatandaşların yaşam tarzına müdahale edilmeye çalışıldığı” ya da “topluma baskıcı, anti-demokratik bir sistem dayatarak yeni bir toplum yapısı inşa etmeye çalışıldığı” şeklinde değerlendirmektedir.

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız…

 

Adnan OKTAR Vekili

Av. Mert YETİŞİR


[1] Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2022 yılında Ankara’da basılan 25. cildinde, 148-149 numaralı sayfalarda yer almaktadır.

 

[2] Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2000 yılında İstanbul’da basılan 21. cildinde, 522-523 numaralı sayfalarda yer almaktadır.


Previous Post Next Post